12 Kasım 2017 Pazar

Yaygın Tehlike : Monosodyum Glutamat (MSG)

  Hiç yorum yok
13:47

Knorr un hazır çorbalarının üzerinde"Hiç bir koruyucu madde içermez." yazıyor diye alıyordum.Özellikle son çıkardıkları çorbalar çok kolay yapılıyordu ve gerçekten de çok lezzetli oluyordu. Hemen mutfağa gidip Knorr çorba paketlerinin içeriğine baktım. Maalesef içeriğinde MSG denilen madde var .

Utanmadan Sağlık Bakanlığı'da bunu onaylayıp "Türk Gıda Koteksi'ne uygundur." izni
veriyor. Şimdi anlıyorum ki ince bir çizgiye dikkat etmek gerekiyor. Şöyle ki "hiçbir katkı maddesi yoktur" ve "Hiçbir koruyucu madde içermez."dikkat etmediğimiz ama çok önemle dikkat etmemiz gereken iki ayrı ama önemli bilgi. Sizlerle paylaşmak istedim...

Nedir Bu Monosodyum Glutamat Zımbırtısı?

Bu MSG (Monosodyum Glutamat) denen illeti piyasalarda, daha masum bir ifade tarzı olsun diye "Çin Tuzu" adıyla satıyorlar.
Piyasada bazı dönerciler de bunu kullanıyorlar.
O kadar lezzetli oluyor ki, bir döner yiyeceğine iki üç döner yiyesin geliyor.
Ayrıca ithal olarak gelen bütün gıda maddelerinde Monosodyum Glutamat var.
(Peyniri,eti,konservesi vs.)
MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var.

MONO SODYUM GLUTAMAT

Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel
Olarak algılanmasını sağlıyor. Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor. Hangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda üreticilerinin bir çoğu MSG' yi karlı olduğu için kullanıyorlar. 

MSG ZARARLI MI ?

Buna okuduktan sonra siz karar verin.
Bu madde Nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir sistemi tahribatı ve
buna bağlı olarak 
  • Alzheimer
  • Parkinson, 
  • Hungtinton hastalıkları, 
  • Epilepsi, 
  • Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı) 
  • Yağ birikimi, 
  • doyma mekanizmasında bozukluk, obezite. 
  • Büyüme hormonu baskılanması. 
  • Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet.
  • Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar. 
  • Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek de aynı tahribatlara maruz kalıyor. 


Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerin de çok severek yediği cipslerde çok kullanılmakta.
Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, Hazır çorbalar, Dondurmalar, renkli yoğurtlar ve benzeri bir çok üründe var.
Şimdi diyeceksiniz ki, Madem bunca zararı var, neden kullanıyorlar?.
Küreselleşen dünyada, ticaret de küreselleşti. Küresel ticaret devleri insaf, merhamet
gibi duygularla asla çalışmaz. Onların amacı çok kar etmek, çok daha büyümektir.
Bu mamuller, albenisi olan renklerde ve janjanlı ambalajlarda sunulur.
Televizyon, gazete ve duvar reklamlarında onlara sıkça rastlarsınız.
Sadece maddesel tadıyla değil, görsel yollar ile de beyinlerimize kazınır adeta.
Basit bir hesap yaparsak, ucuz zannedilen bu ürünleri çok pahalıya tükettiğimizi görürüz.
Mesela Cips. Semt pazarlarında 3 kg . patatesi 1 TL ye alabilirsiniz. Oysa ki 50 gram CİPS 1 liradır.
Yani 1 kg . Cipsi, 20 ytl.den tükettiğimizin farkında bile değiliz.
Olumsuz etkileri de cabası. bu mamulleri üretenler !....
Kendi ürettiklerini asla yemezler, içmezler. Onların gıdaları organik ve doğaldır.
Son zamanlarda organik tarım yapan çok güçlü özel şirketler türedi,
burada itina ile yetiştirilen ürünleri semt pazarlarında göreniniz var mı? Ben henüz rastlamadım.
Gelelim genel sağlık boyutuna;
Son 25 yıla dikkatle göz atacak olursak, çocuk yaşta diyaliz cihazına
bağlı yaşamaya mahkum edilenler, çok küçük yaşta şeker hastalığı ile tanışan çocuklar, obez çocuklar, asabi çocuklar, 9-10 yaşında buluğ çağına girenler, çeşitli nedenlerle engelli
doğanlar ve bu sayının ülke nüfusunun % 12'sine çıkması ve benzerleri. Ve sizlerinde aklınıza gelebilen yeni hastalıklar.
Hastalıkları üretenler, ilaçlarını da ihmal etmediler. Bu da madalyonun diğer karlı yüzüdür. Karbondioksitli meşrubatlardan, sakıncalı hazır gıdalara varana kadar bir çok yerde çeşitli uyarılar yazıldı, çizildi. Durumun ciddiyetini anlayabilenimiz var mı? Bu sorunun cevabı, tüketim miktarıdır.
Şimdiki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında yetersiz kaldığından,
yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler. Emperyalist devletler, egemen olmak istedikleri toplumun eğitimli olmasını istemezler. Onlar için önemli olan kendi halkları ve elde edeceği yeni sömürü kaynaklarıdır.
Her yıl eskiyen, yaşam kaynakları azalan, küresel ısınma ile kuraklık tehlikesi yaklaşan bir dünyada, Küresel güç olan emperyalist devletlerin acımasızlığının arttığı bir dünyada, Dengelerin ve haritaların değiştirilmek istendiği bir dünyada yaşadığımızı asla unutmamalıyız.
Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımızı da asla unutmamalıyız.
Gelin bu güzelim yurdumuza hep beraber sahip çıkalım.
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN !.....

Devamını Oku

25 Ekim 2017 Çarşamba

Yapay Rahim Prematüre Kuzuları Dört Hafta Yaşattı

  Hiç yorum yok
20:23


Yeni bir araştırmada prematüre kuzu ceninleri plastik bir torba şeklindeki yapay bir rahim içerisinde dört hafta canlı tutuldu. Pennsylvania' daki Philadelphia Çocuk Hastanesi'nden Alan Flake yönetimindeki araştırma ekibi rahimdeki ortamı  ve plasentanın

Devamını Oku

21 Ekim 2017 Cumartesi

Şekeri Isırarak mı Yoksa Emerek mi Yemek Daha Zararlı?

  Hiç yorum yok
18:49


Canımız tatlı bir şeyler istediğinde dişlerimize zarar verdiğini biliyoruz ama göz çarpıcı şekerlerden de uzak duramıyoruz. Yediğimiz yiyeceklerin içeriğindeki şeker ağzımızdaki bakterilerin besin kaynağıdır. Bu bakteriler şeker moleküllerini sindirdikleri sırada asit üretirler. Dişlerimizin çürümesine neden olan asit bu asittir. Asit zamanla dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde delikler oluşturur. Bu delikler gitgide genişleyip küçük bir oyuk haline gelirler.

Asitin üretilmesi için şekerin ağzınızda olması gerekmez. Şekeri yuttuktan sonra yarım saat sonrasına kadar asit üretimi devam eder. Asıl kritik olan da dişlerinizin bu asite ne kadar maruz kaldığıdır. Mesela bir şeker yedikten 10 dakika sonra ağzınıza bir şeker daha attığınızda önceki asit üretim süreci bitmeden ağzın içinde yeni bir asit istilası başlar. Bu şekilde dişlerinizin çürüme riskini daha da arttırmış olursunuz.

Bir şekeri emerek yemeniz, dolayısıyla ağzınızdan daha uzun süre kalması, daha uzun süre, daha çok asit üretimi demektir, şekeri yuttuktan sonra yarım saat daha asit üretiminin devam ettiği düşünülürse şekerden bir an önce kurtulmanın daha iyi olacağını belirtiyor. Bunun yolu da şekeri ısırarak yutmaktan geçiyor. Ancak bu durumda dikkat edilmesi gereken bir husus daha var. Özellikle sert yapılı şekerleri ısırırken dişlerinizi kırmak. Burada seçim size kalıyor tabii. Şeker yemekte ısrarcıysanız sonucunda kırık bir diş mi yoksa çürük bir diş mi tercih ederdiniz?


Devamını Oku

16 Ekim 2017 Pazartesi

Sekiz Pasifik Adası Sulara Gömüldü

  Hiç yorum yok
22:14


 En az sekiz tane alçak rakımlı Pasifik adasının denizlerin yükselmesi sonucu ortadan kaybolduğu anlaşıldı. Deniz seviyesi yılda ortalama 3 mm yükselirken, Pasifik'in batısında bir ticaret rüzgarları döngüsü fazladan su getirdiği için o bölgede sular daha hızlı yükseliyor. Batı Pasifikte'ki Mikronezya'da ve Solomon Adalarında 90'lardan itibaren deniz seviyesindeki yükselme 12 mmilimetreyi bulmuş bulunmakta. 

2016'da Queensland Üniversitei'nden Simon Albert'ın yürüttüğü bir araştırmada Solomon adalarından beş tanesi 20. yüzyıldan beri kayıp olduğu anlaşıldı. Şimdi yine Sunshine Coast Üniversitesi'nden Patrick Nunn benzer bir vakayı Mikronezya'da gözlemlemişti.

Nunn ve ekibi Pohnpei adasının ve adanın çevresindeki resifteki alçak rakımlı birçok bölgenin kıyılarını inceledi, yerlilerle konuştu ve uydu görüntüleriyle ilgilendi. Pohnpei Adasında çok az kıyı erezyonu gözlemlendi. Nunn, bunun Pohnpei'nin görece yüksek rakımlı olmasından kaynaklandığı görüşünde. Bu adanın batı tarafındaki üç küçük ada iyi durumdaydı fakat güney taraftaki alçak birkaç ada önemli ölçüde ufalmış, bazı adalar tamamen sulara gömülmüştü.


Devamını Oku

13 Ağustos 2017 Pazar

Türk bilim insanları ilk kez bir gezegen keşfetti

  Hiç yorum yok
15:11

Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi'nde görevli öğretim üyesi üç Türk bilim insanı ile bir doktora öğrencisi tarafından, Güneş sistemine 212 ışık yılı uzaklıkta, Jüpiter benzeri bir 'öte-gezegen' keşfedildi. Gezegene Türk ismi koymak istediklerini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mesut Yılmaz, bununla ilgili bir oylama da yapılabileceğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Yılmaz, "Bildiğim kadarıyla Japonya, ABD, Fransa ve Kanada, keşfettikleri ilk gezegene bir isim verdiler. Bizde de neden olmasın? Böyle bir düşüncemiz var. Benim, 'Türk', 'Türk1' ve 'Atatürk' isimleri aklımdan geçti" ifadelerini kullandı. 
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mesut Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2007 yılında Ankara Üniversitesi'nden araştırmacıların liderliğinde başlattıkları, Türk, Japon ve Rus bilim adamlarından oluşan uluslararası bir proje çerçevesinde sürdürülen "gezegen arama" çalışmalarının ilk meyvesini verdiğini söyledi.

Son yıllarda bir TÜBİTAK projesi ile de desteklenen bu çalışma ile Antalya Bakırlıtepe'de bulunan TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nde 1,5 metre ayna çaplı Rus-Türk Teleskobu ile Japonya Okayama Astrofizik Gözlemevi'nden işbirliği çerçevesinde sağlanan iyodin hücresi aygıtı kullanılarak, çok hassas gözlemler yaptıklarını belirten Yılmaz, bu analizler sonucunda yıldızları gözlediklerini ve çıkan sonuçlardan da bazı değişimleri fark ettiklerini ifade etti. Yılmaz, bazı değerlerin değişiminin, yeni bir gezegen kaynaklı olabileceğini anladıklarını ve bu alanda çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti.

'10 YILLIK EMEĞİMİZİN KARŞILIĞI'

"Çalışmalarımız sonucunda ben, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Osman Selam, Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Varol Keskin ve Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nde doktora öğrencimiz İbrahim Özavcı ile beraber Jüpiter benzeri bir Güneş dışı bir gezegen (Öte-gezegen) keşfettik. Türk bilim adamları ilk defa bir gezegen keşfetmiştir. Bunun gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Jüpiter'den 1,5 kat daha büyük boyutlara sahip bu yeni gezegen, yıldızının etrafında bir tam yörünge turunu neredeyse bir yıl sürede tamamlamakta. Gezegen, Jüpiter benzeri bir gaz devidir ve dolayısıyla yaşam barındırma ihtimali yoktur. Keşfedilen 'öte-gezegen', yıldızına olan uzaklığının, Dünya-Güneş arası mesafeye eşittir. Bulduğumuz gezegen ile alakalı bir makale yazdık. Bu makale, astronomi literatürünün en saygın yayınlarından 'Astronomy&Astrophysics' dergisinde yayınlandı. 10 yıllık emeğimizin karşılığını da bu şekilde aldığımızı düşünüyorum." 

'TÜRK YA DA ATATÜRK İSMİNİ KOYABİLİRİZ'

Güneş sistemine 212 ışık yılı uzaklıkta buldukları Jüpiter benzeri bir "öte-gezegen"e "Türk ismi" koymak istediklerine dikkati çeken Yılmaz, bununla ilgili bir oylama da yapılabileceğini kaydetti. Yılmaz, "Bildiğim kadarıyla Japonya, ABD, Fransa ve Kanada, keşfettikleri ilk gezegene bir isim verdiler. Bizde de neden olmasın? Böyle bir düşüncemiz var. Benim "Türk", "Türk1" ve "Atatürk" isimleri aklımdan geçti." ifadelerini kullandı.

Devamını Oku

Yüz tanıma teknolojisi: Fırsat mı, tehdit mi?

  Hiç yorum yok
15:08

İngiltere'de metro istasyonlarında yüz tanıma sisteminin denenmeye başlanması, bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi.
Sistem, geçişlerde durup bilet satın almaya, kapılarda okutmaya ve uzun kuyruklar oluşturmaya gerek olmadan yolculuk edilmesini amaçlıyor. Yüksek hızda yanıp sönen görünmez ışıklar ve üç boyutlu okuma sistemiyle, şekilleri tanıyabiliyor.
Dünyada birçok devlet ve özel şirket, güvenilir ve hızlı olduğunu söyleyerek yüz tanıma programlarını kullanıyor.
Bazı araştırmacılar, yüz tanıma teknolojisinin kart ve şifrelerin gizli tutulması, suçluların yakalanması ve ülkeye giriş çıkışların denetlenmesi gibi alanlarda hızlı ve güvenilir bir araç olduğunu söylüyor.
Bazılarına göre ise bu, mahremiyetin yok olduğu bir distopyanın parçası.

İyi yönleri neler?

Yüz tanıma teknolojisi, birçok ülkede özellikle güvenlik ve eğlence amaçlı kullanılıyor.
Avustralya'daki havaalanlarında benzer bir yüz tanıma sisteminin pasaportların yerine geçeceği konuşuluyor. Almanya da "terörle mücadele" kapsamında havaalanlarında ve tren istasyonlarında uygulamayı hayata geçirebilir.
Bu programlarla aileler kayıp çocuklarını ve yakınlarını bulabiliyor, hatta bir araştırmaya göre genetik bozukluklar teşhis edilebiliyor.
Bilgisayar, telefon ve kart şifrelerini çok sık unutanlar için de bir kurtarıcı olarak görülüyor.
'Büyük Birader' bizi mi izliyor?
Araştırmacılara göre, yüz tanıma teknolojisi sadece yenilik ve kolaylığı akla getirmiyor.
Yüz tanıma teknolojisi şirketi Kairos'un kurucusu Brian Brackeen, sistemin kötü amaçlı kullanımlara açık olduğuna dikkat çekiyor.
Temel sorular şunlar: Biz bir teknolojinin yüzümüzü tanımasını istiyor muyuz? Devletler ve özel şirketler elindeki veri tabanlarını nasıl ve ne zaman kullanıyor? George Orwell'in ünlü "1984" romanındaki gibi "Büyük Birader" bizi mi izliyor?
Öte yandan, teknolojinin yayılarak çocuk istismarı, cinsel taciz gibi suçların, casusluk ve gizli takiplerin önünü açmasından endişe ediliyor.
Akıllı telefonlardaki bazı uygulamalar şimdiden kapsamlı olarak bu programları kullanmaya başladı. Bu da kişisel kullanımların yaratabileceği güvenlik risklerini ve gizlilik ihlallerini gündeme getiriyor.

FBI veritabanında 117 milyon fotoğraf

2016'da yapılan bir araştırmaya göre, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) elinde 117 milyon yetişkinin fotoğraflarından oluşan bir veri tabanı var. ABD'de onlarca eyalet, şüphelileri bazı kimlik ve ehliyet fotoğraflarıyla karşılaştırmaları için yüz tanıma teknolojisini kullanmalarına izin veriyor.
Brackeen, "Bu konuda bir yasal düzenleme olmamasından rahatsızız" diyor.

Devamını Oku

21 Temmuz 2017 Cuma

Rusya'dan 'yapay yıldız' açıklaması

  1 yorum
20:57

Rusya’nın ‘yapay yıldızı’ yörüngeye gönderildi, ancak daha kimse göremedi







Rusların 'yapay yıldızı' Mayak başarıyla yörüngeye gönderildi ve gece gökyüzündeki en parlak nesnelerden biri olma yoluna konuldu. 


Uydu, 14 Temmuz'da Baikonur Üssü'nden fırlatıldı, ve yörüngeye girince güneş reflektörünü açtı. Takım, kimlik numarasını aldıktan sonra, iOS ve Android cihazlarında bulunan bir uygulama ile takip edilebilecek. Mayak ekibinin açıklamasına göre, uydu, saat 09.45'te fırlatıldıktan sonra 12.10’da yörüngedeki yerine ulaştı. Mayak’ı uzaya yollayan şirket, "Fırlatmadan sonra Mayak yörüngesine ulaştığında güneş reflektörünü açtı" açıklamasını yaptı. Ancak, firma İOS uygulamasını henüz kullanıma geçirmediği için amatör gökbilimciler Mayak’ı henüz tespit etmeyi başaramadı. Sky and Telescope, "Bu noktada Mayak'ın reflektörünü başarılı bir şekilde açıp açmadığı henüz belli değil. Onu görebilmek için dışarı çıkıp bakmanız gerekiyor" dedi. 


Mayak CubeSat üzerinde çalışan Rus bilim adamları, uyduyu insanlardan aldıkları yaklaşık 200.000 dolarlık bağışlar ile finanse ettiler. Tasarımcıları, uydunun paraşüt benzeri bir yapı kullanarak uzaydaki enkazları dünya atmosferine yaklaştırarak yakabileceğini söyledi. Ancak bazı gökbilimciler, bu uyduyu gökyüzünün karanlığını herkes için 'mahvedebilecek' saçma bir proje olarak nitelendirdi. Astronom ve eski Northumberland Kielder Gözlemevi müdür yardımcısı Nick Howes, IFLSci'ye verdiği demeçte "Gezegenimizin içinde ve çevresinde karanlık gökyüzü için çok mücadele ediyoruz. Bu gülünç bağışlar ile yapılan saçmalık yüzünden karanlığın mahvedilmesi içimi acıtıyor," dedi. 


'Mayak' veya 'Beacon' olarak adlandırılan uydu, devasa yansıtıcısı sayesinde gökyüzünde Güneş dışındaki her şeyden daha çok parlayacak şekilde tasarlandı. Uydu, Moskova'daki Makine Mühendisliği Üniversitesi mühendislerinin eseri.

Devamını Oku